İsrail İran'ı vurdu.
Siyonist Saldırganlık Sınır Tanımıyor
Filistin topraklarını on yıllardır kanla ve zorbalıkla işgal eden, Gazze’de tüm dünyanın gözü önünde soykırım gerçekleştiren Siyonist İsrail rejimi, bölgedeki yayılmacı saldırganlığını şimdi de İran’a yönelterek yeni ve tehlikeli bir aşamaya taşımıştır.
İranlı üst düzey komutanların ve nükleer programda kilit rol oynayan bilim insanlarının katledildiği, stratejik nükleer tesislerin hedef alındığı bu saldırı, yalnızca İran’ı değil, tüm Ortadoğu halklarını tehdit eden bir savaş ilanıdır.
ABD Alkışlıyor, İsrail Vuruyor
İsrail’in İran’a saldırısı, ABD ile İran arasındaki nükleer müzakere sürecinin ortasında gerçekleşmiştir. İsrail, bu pervasız saldırganlığını “güvenlik tehdidi” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışırken, ABD emperyalizmi ise bu saldırganlığı destekleyerek suç ortaklığını bir kez daha tescillemiştir.
Trump’ın “Bazı İranlı sertlik yanlıları cesurca konuştular, ancak ne olmak üzere olduğunu bilmiyorlardı. Şimdi hepsi öldü ve durum daha da kötüleşecek” sözleri, ABD emperyalizmi ile Siyonist İsrail’in nasıl iç içe geçmiş bir savaş makinesi olarak işlediğinin açık itirafıdır. Dün Afganistan’ı, Irak’ı ve Suriye’yi kana bulayan ABD emperyalizmi, bugün İsrail eliyle bütün bir coğrafyayı bir kez daha topyekûn bir savaşın eşiğine getirmektedir.
İktidarın Kınama Mesajları Suç Ortaklığını Gizleyemez
AKP iktidarının tutumu, söylemleri ve eylemleri arasındaki derin çelişkiyi bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bir yanda kameralar önünde yapılan kınama açıklamaları, diğer yanda İsrail’le sürdürülen ticaret, lojistik ve diplomatik ilişkiler… Saldırıdan yalnızca iki gün önce İsrail’e çelik taşıyan gemilere geçit verilmesi, iktidarın İsrail’in savaş politikalarına karşı çıkmak bir yana, bu saldırganlığa fiilen lojistik destek sunduğunun kanıtıdır. Kınama mesajları, bu açık suç ortaklığını gizleyemez.
Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkının Yanındayız
Emperyalist saldırganlığa karşı çıkmak; İran’daki baskıcı molla rejiminin, evlatlarını idam sehpalarında katlettiği Kürt ve Beluç halkları başta olmak üzere muhalif güçlere reva gördüğü zulmü evla bulmak anlamına gelmez. Bizler için asıl mesele, hangi baskı rejiminin diğerine yeğleneceği tartışması değil, atılan her adımın uzun vadede bölge halklarının faydasına olup olmayacağıdır.
Sosyalistlerin görevi, ezilen halklara güncel gelişmeler ışığında istikamet göstermek ya da onların mücadelesine trafik polisliği yapmak değildir. Tutumumuz, halkların kendi kaderini tayin hakkını ilkesel olarak savunmak ve emperyalist yayılmacı müdahalelerle bölgesel savaşların uzun vadede tüm halklara getireceği yıkımın karşısında durmaktır.
Bu ilkesel tutum, Türkiye’deki devrimcilere net bir sorumluluk yükler: Önceliğimiz, AKP iktidarının bu savaş denklemindeki suç ortaklığını teşhir etmek, Siyonizm’le iş birliğine son vermesi için mücadele etmek ve bölge halklarına yıkımdan başka bir şey vadetmeyen tüm gerici emellerinin karşısında durmak olmalıdır.
Savaşa Karşı Tek Yol Halkların Ortak Mücadelesi
Unutulmamalıdır ki savaş, sermaye düzeninin en kanlı ticaretidir. Bu savaştan çıkar sağlayanlar halklar değil, silah ve enerji tekelleri ile onların siyasi iktidarlarıdır. Ağır maliyeti ise canlarıyla, yoksullukla ve göçle yine emekçi halklar ödemektedir.
Bölgemizi büyük bir yıkıma sürükleyen bu saldırganlığa hep birlikte dur demenin zamanıdır.
Ortadoğu’ya kandan başka bir şey getirmeyen ABD emperyalizmi ve onun işbirlikçisi Siyonist İsrail, ancak halkların birleşik mücadelesiyle durdurulabilir.
Bu topraklara barış, Filistin’de, İran’da, tüm Ortadoğu'da emekçilerin omuz omuza mücadelesiyle gelecektir.