Suriye Halklarının Kurtuluşu Demokrasi, Eşitlik ve Dayanışmayla Mümkündür

Suriye’de yıllardır süren savaş, Esad rejiminin sona ermesi ile yeni bir aşamaya geldi. HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesi birdenbire olmadı. Bunu hazırlayan koşullar, öncelikle İsrail’in ABD destekli saldırılarıyla oluşturuldu. Filistin’in ardından Lübnan’a uzanan bu saldırganlık, nihayetinde Esad rejiminin dayanaklarından olan İran’a uzandı. Bunun sonucunda, İran’ın bölgedeki gücü azaltıldı. Ardından Ukrayna ile savaşan Rusya’dan da destek gelmeyince, Esad yönetimi iktidarını sürdürme koşullarını kaybetti. Bunu fırsat bilen emperyalist güçlerce desteklenen HTŞ liderliğindeki grupların Şam’ı ele geçirmesiyle rejim çöktü.


Yaşanan bu gelişmeler, emperyalist güçlerin Orta Doğu’da yıllardır yürüttükleri hegemonya savaşlarının bir devamıdır. IŞİD’in ve ardından El Kaide’nin devamcısı olan HTŞ’nin Suriye’de “makul” bir yönetim kuracağı manipülasyonu, ABD medyası tarafından servis edilmeye başlandı. Esad rejimi demokratik olarak tanımlanamazdı. Ancak emperyalistlerin desteğiyle yönetime gelen cihatçı grupların daha önceki icraatları ortadadır. Sadece kendi dininden olmayanları değil, kendi mezhebinden olmayanları bile katleden bu çetelerin demokratik bir rejim yaratması mümkün değildir.

Artık bölünmüş sayılabilecek Suriye’de pek çok etnik kimlik ve inanç grubu mevcut. Özellikle SDG güçlerinin hakimiyetinde olan bölgelerde demokratik bir işleyiş kurma yolunda denemeler sürüyor. Bu nedenle her ne kadar İsrail’in, ABD’nin ve diğer emperyalist güçlerin yayılmacı politikaları doğrultusunda Şam’da yönetimi ele geçirmiş olsa da, HTŞ’nin bu yayılmacılığı sürdürmesi o kadar kolay olmayacak. Kürtlerle ve diğer halklarla anlaşma yoluna giderek birlikte bir yönetim kurmak ya da emperyalist güçlerce desteklenen yayılmacılığa ve savaşa devam etmek olmak üzere önünde iki seçenek bulunuyor. Hangi yönden gidileceği zaman içinde kendini ortaya koyacak. Suriye’de demokratik bir rejim kurulabilmesi ancak halkların emperyalist güçlerden bağımsız olarak, kendi kaderlerini tayin edebilmesiyle mümkündür.

Ülkemizde ise tüm bu gelişmelerin AKP iktidarı tarafından alkışlanarak karşılandığını görüyoruz. NATO’nun Erdoğan’la görüşmesinin ardından başlayan HTŞ’nin ilerleyişi, Türkiye’yi bölgedeki sonu gelmeyen savaş politikalarının mimarı olan ABD ve İsrail’in müttefiki konumuna getirmiştir. AKP, bölgesel bir güç olma yolunda kendi elini güçlendirmek amacıyla, tekfirci-ganimetçi grupları destekliyor. Ortaya çıkan tüm fırsatlardan yararlanılıp kendi güdümündeki grupları Kürt halkının varlığına yönelik bir tehdit olarak kullanılması bunu gösteriyor. AKP iktidarının bu yayılmacı hevesleri yeni değildir. 

Savaş ve saldırganlık politikalarının bizim sınırlarımızın dışında hayata geçmesi, bizi ilgilendirmediği anlamına gelmez. İçerideki sıkışmışlığını, dış politikadaki hamlelerle aşma peşinde olan AKP iktidarı, Suriye’de iç savaşı tetikleyen politikalarına hemen son vermelidir. Ortadoğu’da halkların barış içinde yaşaması demokrasi, eşitlik ve halkların dayanışmasıyla  mümkündür. Emekçi Hareket Partisi olarak Suriye’de halklar için tam demokrasiyi, tam eşitliği ve tam dayanışmayı savunacağız. Suriye’de yeni katliamlara zemin hazırlayacak yayılmacı politikaların son bulması için mücadele etmeye, halkların kardeşliğini savunmaya devam edeceğiz.

Daha Sonra